Skip to main content
×

GE.com has been updated to serve our three go-forward companies.

Please visit these standalone sites for more information

GE Aerospace | GE Vernova | GE HealthCare 

İcat Edilmeyen Meslekler İçin Eğitim

April 29, 2019

İş Sürekliliği Uzmanı, Elektronik Ticaret Uzmanı, Sosyal Medya Yöneticisi, Veri Analisti, Çevre Yenileme Uzmanı, Video Blogger… Bugünün en çok iş ilanıyla karşılaştığımız meslekleri bundan yaklaşık 10 yıl önce yoktu. Çocuğunuz hâlâ doktor, öğretmen ya da avukat olmak istediğini söylüyor olabilir ama onu farklı bir geleceğin beklediğine kuşku yok. Dijital zekâ, nesnelerin interneti, büyük veri, katmanlı imalat, otonom nesneler gibi çığır açıcı teknolojiler; üretimde yeni bir sanayi devrimine yol açarak bütün değer zincirini, iş yapış şekillerimizi ve giderek tüm günlük yaşamı değiştirecek potansiyeli taşıyor. Scott McLeod ile Karl Fisch, 2010’da büyük ses getiren Shift Happens adlı eseri yayınladıklarında, “Bugün ilkokulda okuyanların yüzde 65’i gelecekte bugün henüz var olmayan meslekleri yapacaklar.” öngörüleriyle tartışma yaratmışlardı. İki yıl önce Dell’in yayınladığı raporda ise oran iyiden iyiye artırılıyor: “2030’da en çok aranılacak mesleklerin yüzde 85’i henüz icat edilmedi.” deniliyordu.

Yaşanan dönüşüm pek çok alanda fayda ve fırsat yaratırken, özellikle iş gücü piyasası üzerinde dengeleri değiştirebilecek sonuçları da beraberinde getiriyor. Yeni teknolojiler, yapılması çok zorlu veya usandıracak kadar tekrara dayalı görevleri insanların üzerinden alırken, özellikle düşük vasıflı çalışanların işsiz kalmasına yol açabiliyor. Akıllı otomasyon çağının yaygın işsizlik ve eşitsizliklere yol açmaması için, iş gücünün yeni koşullara göre yeniden vasıflandırılması gerekiyor. Bu da eğitim sistemine iki önemli görev yüklüyor: Yetişkinlerin yeniden mesleki eğitime tabi tutulup yeni vasıflar kazanmasını sağlamak ve yeni nesilleri yeni ekonomik sistemin gerektirdiği niteliklerle donatmak.

Asıl soru şu ki; ülkelerin eğitim sistemleri bu talepleri karşılamaya hazır mı? The Economist Intelligence Unit’in 2018’de yayınladığı “Otomasyona Hazırlık Endeksi: Yeni Otomasyon Dalgasına Kim Hazır?” başlıklı raporuna göre, çok az ülke eğitim politikasını otomasyonun yol açacağı etkilere göre hazırlamaya başladı. Raporda, “Akıllı otomasyon çağında eğitim politikalarından beklentinin bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik (İngilizce kısaltmasıyla STEM) eğitimi sağlamasının yanı sıra çalışanlara, yeteneklerini piyasaya sunabilecekleri yumuşak vasıfları kazandırması” olarak niteleniyor. Raporun mercek altına aldığı dünyanın 25 büyük ekonomisi arasında Güney Kore, Almanya ve Singapur yüksek notlar elde ederek hazır görünüm sergilediler. Türkiye ise 15. sırada yer aldı. Ancak raporda, endekste yüksek not alan ülkelerin bile geleceğin çalışanlarının eğitim müfredatı yoluyla, yani öğretmen eğitimi yoluyla hazırlanması bakımından hemen hiçbir ilerleme kaydetmediği belirtildi.

İşverenler “İnsan” Arıyor

İnsanların iş yapış şekillerini kökten değiştirecek olgular ise sıklıkla vurgulanan akıllı otomasyon çağı veya Dördüncü Sanayi Devrimi’nin itici gücü ve belli başlı teknolojilerdeki baş döndürücü ilerlemeler. Dünya Ekonomik Forumu’nun “Future of Jobs-2018” raporunda bu teknolojiler; dijital (yapay) zekâ, robotlar, nesnelerin interneti, otonom araçlar, üç boyutlu üretim (katmanlı imalat), nanoteknoloji, biyoteknoloji, materyal bilimi, enerji depolanması ve kuantum bilişim olarak niteleniyor. Bu alanlarda vasıflı iş gücü açığının yüksek olduğu da raporda vurgulanıyor.

Ancak aynı rapor, işverenlerin yeni dönemde iş gücünden beklentisinin farklı yönde olduğunu ortaya koyuyor. Dünyanın en büyük ekonomilerinde 15 sektörün incelendiği raporda, dokuz sektördeki özel sektör liderlerinin çalışanlarında STEM alanında uzmanlık değil yaratıcılık temelli vasıflar aradığı ortaya çıkıyor. Eleştirel düşünme, ikna edicilik, orijinal fikir üretme, inisiyatif alma, iş birliğine yatkınlık gibi insani vasıflar, matematik veya mühendislik diplomasından daha üstte tutuluyor. Detaylara dikkat etmek, karmaşık sorunları çözebilme yeteneği, esnek ve kararlı olmak, liderlik gibi kavramlar yeni dönemde aranılan özellikler hâline gelebilir. 

Uluslararası Düşünceye Sahip Nesillere İhtiyaç Var 

Görülüyor ki, yeni teknolojiler büyük dönüşümlere yol açarken, insanların otomasyon ve robotlar karşısında en büyük avantajı insani vasıfları olacak. Akıllı otomasyon çağında, insanların en büyük avantajlarının yaratıcılık dışında girişimcilik olmasıyla birlikte yeni nesil iş gücünün küresel akla katkı sağlamasının da bekleneceği belirtiliyor. İnsanların dijital iletişim ağları sayesinde oluşturduğu kolektif zekâ olarak tanımlanan küresel akıl, internetin yaygınlaşmasından bu yana var ve gittikçe gelişiyor. Bu kolektif zekâ, milyonlarca insan eğitim ve internete eriştiği takdirde daha da büyüyecek.

Küresel akla katkı ise uluslararası bir düşünce yapısına sahip olmakla mümkün. Bu nedenle alınan eğitimin kültürler ve disiplinlerarası olması büyük önem taşıyor. Örneğin tarih dersinin belli bir ulusun perspektifinden değil küresel perspektiften verilmesi, öğrencilerin farklı kültürlerin gelişimini anlamasını ve yorumlamasını sağlayabilir. Uluslararası yaklaşımlı eğitim, öğrencileri farklı kültürlerden insanlarla yan yana çalışmaya hazırlayabilir. 

Bu açıdan öğrencileri çok kültürlü ortamlara hazırlayan uluslararası eğitim sistemleri büyük önem kazanıyor. Ülkelerin bu tür bir eğitime ne kadar hazır olduğu “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA)”tarafından ölçülüyor. 70 ülkede 15 yaş öğrencilerinin bilgi ve becerilerinin ölçüldüğü testlere, 2018 yılında “Küresel Yeterlilik Değerlendirmesi” kriteri de eklendi. OECD’ye (Ekonomi Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) göre bu yeni kriter, öğrencilerin bugünün ekonomisine ve çok kültürlü dünyasına ne kadar hazır olduğunu ortaya koyacak. OECD, “Küresel Yeterlilik” kavramını ise şöyle açıklıyor: “Küresel yeterlilik, yerel, küresel ve kültürlerarası meseleleri inceleme; diğerlerinin bakış açılarını ve dünya görüşlerini anlayıp değer verme; farklı kültürlerden insanlarla açık, ölçülü ve etkin bir etkileşime girebilme; kolektif refah ve sürdürülebilir büyüme yolunda harekete geçebilme yetkinliğidir.” OECD’ye göre Küresel Yeterlilik; çok kültürlü toplumların uyum içinde yaşayabilmesi, iş gücü piyasalarındaki değişime ayak uydurması, medya platformlarını sorumlu biçimde kullanması ve Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni desteklemesi yolunda herkesin sahip çıkması gereken bir kriter. 

Sanat İhmale Gelmez

İşverenlerin yumuşak veya insani vasıflara önem verdiğini bildirmesi, STEM alanlarındaki yetkinliklere sahip iş gücüne ihtiyaç olduğu gerçeğini değiştirmiyor. WEF tahminlerine göre bu alanlarda yetkinlik sahibi olanlara yönelik işgücü talebi 2022’ye kadar hızla artacak ve doldurulamayan pozisyonların sayısı 70 milyonu aşacak. 

Ancak ABD’de bir grup eğitim uzmanı STEM’e odaklanan eğitim sistemlerinin çok önemli bir unsuru atladığını düşünüyor. Rhodes Island Tasarım Okulu (RISD) tarafından başlatılan “STEM TO STEAM” hareketine göre üçüncü binyılın inovasyon gücü bilim, teknoloji, mühendislik ve matematiğin yanı sıra sanat ve tasarımdan kaynaklanıyor. Bu yüzden sanatın eğitim stratejilerinde STEM’e eklenmesi (STEAM), sanat ve tasarımın 20 yaş altı eğitimde özendirilmesi ve işverenlerin sanatçı ve tasarımcıları istihdam etmesinin teşvik edilmesi gerektiğini savunuyorlar. 

STEAM hareketinin son zamanlarda dünya çapında eğitim kuruluşları tarafından benimsendiği ve bilim, teknoloji, mühendislik ve matematiğin yanı sıra sanat ve tasarım derslerini içeren müfredatlar açıklandığı görülüyor. Ancak bu girişimler küçük bir azınlık olarak kalıyor. Dördüncü Sanayi Devrimi’nin iş gücüne etkilerinin, yeni eşitsizliklere ve toplumsal huzursuzluklara yol açmaması için daha fazla yatırım yapmak ve daha hızlı tepki vermek gerekiyor. Çünkü zamanla ortaya çıkacak maliyet çok daha fazla olabilir. WEF tahminlerine göre, ABD’de bir çalışanın akıllı otomasyon dönemine yönelik olarak yeniden vasıflandırılması için harcanması gereken para 24 bin doları buluyor. Yeniden vasıflandırmanın ABD’ye toplam maliyeti ise 34 milyar doları buluyor. Üstelik bu maliyetin yüzde 85’i devlet tarafından karşılanmak zorunda kalacak. Bu maliyetten kaçınmak için en iyi çözüm, yeni nesilleri geleceğin koşullarına uygun bilgi ve becerilerle donatmak olarak görülüyor.