Otomasyon, endüstriyel nesnelerin interneti, yapay zekâ ve robot teknolojileri, üretim yöntemlerinin yanı sıra çalışma şekillerini de değiştiriyor. Bu süreçte şirketlerle birlikte çalışanlar da dönüşüm geçiriyor, yeni beceriler ediniyor, yeni çalışma şekilleri benimsiyor. Çalışma hayatı ve dijitalleşmeyi inceleyeceğimiz yazı dizimizin ilk bölümünde, bu değişimin temel niteliklerini özetleyeceğiz. Herkese keyifli okumalar!
Değişimi Tetikleyen Faktörler
ABD’de petrol sondajı yapan işçiler yerin kilometrelerce altındaki arızaları, bir oyun motoru baz alınarak geliştirilen bir veri görselleştirme aracıyla çözüyor. Almanya’da insanlar ve robot işçiler arasındaki iş bölümünü, her iki kesimin becerilerini dikkate alan bir yapay zekâ sistemi belirliyor. Çin’de perakende devi JD çalışanlarına dağıtım drone’larını nasıl kullanacaklarını öğretiyor.
Bunlar dijital dönüşümüm iş dünyasında ve çalışma hayatında yarattığı değişimlere sadece birkaç örnek. Günümüzde şirketler hızlı bir dijital dönüşüm sürecinden geçiyor. Dijital dönüşümle birlikte, geçmişte söz konusu olmayan yeni sektörler, yeni işler ve yeni çalışma şekilleri ortaya çıkıyor.
Bu dönüşüm şirketler açısından bir tercih olmaktan çok zorunluluğa dönüşmüş durumda. Artık imalat sektörü de dâhil olmak üzere tüm şirketler, aynı zamanda bir teknoloji şirketi konumunda. Bu dönüşümü gerçekleştiremeyenler ise rekabette geri kalmaya mahkûm.
Öncelikle bu dönüşümü ortaya çıkaran etkenlere bir bakalım. GE’nin Future of Work raporuna göre üç temel etken söz konusu. Bunların ilki endüstriyel internet. Günümüzde fiziksel ve dijital sistemler arasındaki ayrım giderek bulanıklaşıyor. İnternet, sensörler ve bulut temelli analiz sistemleri sayesinde gaz türbinleri, jet motorları, lokomotifler ve tıbbi cihazlar, birbirleriyle ve insanlarla iletişim kurabiliyor. Bu makinelerin ürettiği verilerin yorumlanması ise çok daha verimli bir üretim ortamı doğuruyor.
İkinci etken; tasarım, mühendislik, üretim, tedarik, lojistik ve satış sonrası hizmet süreçlerinin akıllı bir bütün oluşturmasıyla ortaya çıkan akıllı fabrikalar ve yepyeni ürünleri yepyeni şekillerde üretmeye olanak veren katmanlı imalat gibi teknolojiler.
Üçüncü etken ise GE’nin Küresel Akıl olarak adlandırdığı kavram. Teknolojik ve ekonomik gelişmeler insanların üretim süreçlerinde oynadığı rolü radikal bir şekilde değiştirdi. Otomasyon, robot teknolojileri ve yapay zekâ makinelerin birçok işi insanlardan daha hızlı ve daha iyi yapmasını sağladı. Kısa vadede insanların işsiz kalması gibi riskli bir durum gibi görünse de, aslında insanların makinelere oranla avantajlı olduğu yaratıcılık, girişimcilik ve iletişim becerisi gibi yetkinliklerin değerini daha da artırdı.
Ekonomik kalkınma ise milyarlarca insanın küresel bilgi hazinesine katkıda bulunabilmesine olanak tanıdı. Dijital iletişim ağları sayesinde entegre edilen insanların ortak bilgi birikimi, inovasyonun kilit noktası hâline gelirken, iş yapış şekillerini değiştirdi, yeni beceriler gerektiren yeni iş alanları ortaya çıkardı. McKinsey Global Institute verilerine göre, 2030 yılında teknolojik uzmanlık talebi yüzde 55 oranında artacak.
Endüstriyel internetin sunduğu olanaklar ve ekonomiye katkısı sık sık gündeme gelen bir konu. Accentureverilerine göre, 2030 yılı itibarıyla endüstriyel nesnelerin internetinin küresel ekonomiye katkısı 14,2 trilyon dolara ulaşabilecek.
Ancak neredeyse herkesin teknolojiye yatırım yaptığı iş dünyasında fark yaratacak olan etken iş gücünün yeni dünyaya adapte olmasını sağlayacak yatırımlar olacak. Çünkü teknoloji ve otomasyon ne kadar gelişirse gelişsin, dijital devrimin merkezinde insanlar yer alacak. Bu nedenle “önce insan” yaklaşımını benimseyenler kazançlı çıkacak. Mutlu çalışanlar çok daha verimli olacak ve yeni iş arayışına gerek duymayacak. Bu nedenle çalışanların ihtiyaçlarına çözüm getiren şirketler her açıdan avantajlı olacak.
Çalışanlar açısından bakıldığında gündeme gelen ilk konu insanların işsiz kalacağı oluyor. Dijital dönüşümle birlikte hâlihazırdaki işlerin yarısından fazlasında otomasyona geçilecek. Ancak McKinsey’in raporuna göre mevcut işlerin sadece %5’inde tam otomasyona geçilmesi söz konusu. Ancak bugünkü işlerin %60’ında gerçekleştirilen faaliyetlerin en az üçte birinde otomasyona geçilecek.
Kısa vadede birtakım dalgalanmalar söz konusu olsa da, uzun vadede endüstriyel nesnelerin internetinin getireceği verimlilik artışı ekonomik büyümeyi, bu da sonuçta istihdamı artırıcı bir etken hâlini alacak.
İşin ilginç yanı, bu işten zarar göreceği söylenen çalışanların dijital dönüşüme şirketlerden daha hazır halde olması, dönüşüme şirketlerden daha çabuk ayak uydurması. Kişisel becerilerinin yanında teknoloji desteğiyle yeni beceriler edinen, “İnsan+” olarak tanımlanan çalışanlar kendilerini hızla geliştirirken, eski iş gücüne uygun yapılanan organizasyonlar uyum göstermekte sıkıntı çekiyor. Doğru yetenekleri bulmak ve elinde tutmakta sıkıntı çeken şirketler, çalışanların gelişimine ve eğitimine yatırım yapmakta da ağır kalıyor. Bilgi yönetimi de şirketlerin uyum göstermekte güçlük çektiği alanlar arasında yer alıyor. Günümüzde her geçen gün daha fazla sayıda bilgi üretiliyor. Ancak doğru yönetilmeyen bilgi, işleri kolaylaştırmak yerine daha da güçleştirebiliyor. Uygun bilgiye ulaşmak için harcanan zaman da, şirketlerin ve çalışanların verimliliğini olumsuz etkiliyor.
Peki ya çözüm? Yeni nesil çalışanları ortaya çıkaran teknolojileri benimseyerek çalışanların gelişimine daha fazla destek olmak. Yapay zekâ, genişletilmiş gerçeklik ve duygu analizi gibi uygulamalar hem iş gücünü geliştirebilir hem de şirketin büyümeye devam etmesini sağlayabilir.
Yazı dizimizin ikinci ve son bölümünde, dijital dönüşümün şirketlere ve çalışanlara olan etkilerini değerlendireceğiz. Herkese iyi haftalar!